Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Değiştirdiği İsimler

Hz. Aişe (r.a.), "Resulullah (s.a.v.) çirkin isimleri değiştirirdi." buyurmuştur.

(Tirmizi / KS, 126)

Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor: "Zeyneb Bintu Ebi Seleme’nin ismi Berre (Kusursuz Kimse, İyi İnsan, Günahsız; Temizleyici) idi. "Nefsini tezkiye ediyor (temize çıkarıyor)!" denildi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) onu Zeyneb diye isimlendirdi."
(Buhari, Müslim / KS, 127)









İbnu Abbas (r.a.) anlatıyor: "Cüveyriye Bintu’l-Haris’in ismi Berre idi. Resulullah (s.a.v.) onun ismini Cüveyriye diye değiştirdi. Zira, Resulullah (s.a.v.) "Berre’nin yanından çıktı" denmesini sevmiyordu."
(Müslim / KS, 128)

Şüreyh İbnu Hani (r.a.) babasından naklediyor: "Hz. Peygamber (s.a.v.), kavmimin beni Ebu’l-Hakem diye künyelediklerini işitmişti. Beni çağırtarak: "Hakem olan Allah’tır, hüküm de O’nadır, öyle ise, sen nasıl Ebu’l-Hakem künyesini taşırsın?" dedi. Ben açıkladım:
"Kavmim bir meselede anlaşmazlığa düşünce bana gelirler, ben hükme bağlarım. Her iki taraf da verdiğim hükme razı olurlar." Resulullah (s.a.v.):

"Bu ne güzel şey." buyurdu ve "Çocuklarından neler var?" diye sordu. Ben:

"Şüreyh, MüslimAbdullah var." dedim. Resulullah (s.a.v.):

"En büyüğü hangisi?" dedi.

"Şüreyh" dedim.

"Öyleyse, buyurdu, sen Ebu Şüreyh’sin."

(Ebu Davud, Nesai / KS, 129)

Üsame İbnu Ahdari anlatıyor: İsmi Asram (Kesik; Kesen) olan bir adam vardı. Resulullah (s.a.v.) ona:
"İsmin nedir?" diye sordu.

Adam "Asram." diye cevap verdi. Resulullah (s.a.v.);

"Hayır sen Zür’a’sın (Biten, Büyüyen, Tohum; Eken)." buyurdu.

(Ebu Davud / KS, 130)

Said İbnu’l-Müseyyeb babası vasıtasıyla dedesinden naklediyor: "Dedem, Resulullah’a (s.a.v.) uğramıştı.
"İsmin ne?" diye sordu.

"Hazn (Sert, Kaba, Katı, Zor)." diye cevap verdi.

Resulullah (s.a.v.): "Hayır, sen Sehl’sin (Kolay, Kolaylık, Yumuşaklık)." dedi..."

Ebu Davud merhum der ki: "Resulullah (s.a.v.) AsiAzizAtele (Şiddet, Sertlik), Şeytan, Hakem, Ğurab (Karga), Habbab (Seven, Sevgili; Dost), Şihab (Kıvılcım, Alev, Ateş) isimlerini değiştirdi. Şihab’ı Hişam (Cömert), Harb’i Silm (Sulh, Barış), Muzdaci’yi (Yatan, Yatıp Uzanan’ı) Münbais (Kalkan, Kalkıp Hareket Eden) yaptı. Afire (Çorak) adını taşıyan bir araziyi de Hadire (Yeşillik) diye, Şi’bu’d Dalalet’i (Sapıklık Geçidi’ni) Şi’bu’l-Hüda (Hidayet Geçidi, Yol Gösterici Geçit) diye isimledi. Benu’z-Zinye’yi / Benu Muğviye’yi (Zina/Gayrimeşru Oğulları’nı) Benu’r-Rüşd/Rişde (Helal/Meşru Oğulları) olarak değiştirdi."

(Buhari, Ebu Davud / KS, 131)

Hz. Abdullah İbnu Ömer (r.a.) diyor ki: Hz. Peygamber (s.a.v.) Âsiye (İsyankar, İtaatsiz Kadın) ismini değiştirip Cemile (Güzel Kadın) yaptı.
(Müslim, Tirmizi, Ebu Davud / KS, 132)

Mesruk anlatıyor: "Hz. Ömer (r.a.) ile karşılaştım. Bana "Sen kimsin?" diye sordu. "Mesruk İbnu’l-Ecda." dedim. Dedi ki: "Ben Resulullah’ın (s.a.v.) "Ecda şeytandır." dediğini işittim."
(Ebu Davud / KS, 133)

Sehl İbnu Sa’d (r.a.) anlatıyor: "el-Münzir İbnu Ebi Üseyd doğduğu zaman Resulullah’a (s.a.v.) getirilmişti. Çocuğu kucağına aldı ve: "İsmi nedir?" diye sordu. "İsmi falandır" diye ne konmuşsa söylendi. Resulullah (s.a.v.), "Hayır! Bunun ismi Münzir (Uyaran, Sakındıran, Korkutan) olacak." dedi ve o gün çocuğa Münzir ismini koydu."
(Buhari, Müslim / KS, 134)

Abdullah İbnu Selam (r.a.) anlatıyor: "Resulullah’ın (s.a.v.) yanına geldiğimde ismim Abdullah İbnu Selam değildi. Beni Resulullah (s.a.v.) Abdullah İbnu Selam diye isimlendirdi."
(İbnu Mace / KS, 7112)

Hz. Peygamber’in (s.a.v.) İsim ve Künyesini Alma Hakkında Gelen Rivayetler

Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: Bir gün Resulullah (s.a.v.) Baki’de idi. Kulağına bir ses geldi: "Ey Ebu’l-Kasım!" diyordu. Başını sese doğru çevirdi. Seslenen adam: "Ey Allah’ın Resulü, seni kastetmedim, ben falancayı çağırdım." dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.): "İsmimi isim olarak koyun, fakat künyemi kendinize künye yapmayın!" buyurdu.

(Buhari, Müslim, Tirmizi / KS, 135)

Hz. Cabir (r.a.) anlatıyor: Bizden birinin bir oğlu oldu. İsmini Kasım koydu. Kendisine: "Sana Ebu’l-Kasım künyesini vermeyiz. Bu künye ile seni şereflendirip memnun etmeyiz." dendi. Hz. Peygamber’e (s.a.v.) gelerek durumu arzetti. Resulullah (s.a.v.) bunun üzerine: "Oğlunun adı Abdurrahman’dır." dedi.
Bir rivayette şu ziyade var: "İsmimi isim olarak koyun, fakat künyemi künye yapmayın. Zira ben Kasım (Taksim Edici) kılındım. Aranızda taksim ederim."

Ebu Davud’un bir rivayetinde şöyle buyrulmuştur: "Kim benim ismimi almışsa, künyem ile künyelenmesin. Kim de künyem ile künyelenmişse, ismimle isimlenmesin."

(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi / KS, 136)

Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor: "Bir kadın gelerek: "Ey Allah’ın Resulü, ben bir oğlan dünyaya getirdim. Muhammed diye isim, Ebu’l-Kasım diye de künye verdim. Bana, sizin bu durumdan hoşlanmadığınız söylendi, doğru mu?" diye sordu. Resulullah (s.a.v.):
"İsmimi helal künyemi haram kılan şey de ne?" veya "Künyemi haram kılıp ismimi helal kılan şey de ne?" diyerek reddetti.

(Ebu Davud / KS, 137)

Muhammed İbnu’l-Hanife, babasından (Allah her ikisinden de razı olsun) anlatıyor:
Hz. Peygamber’e (s.a.v.) sordum: "Ey Allah’ın Resulü, sizden sonra bir oğlum olduğu takdirde, sizin isminizle isimlendirebilir, künyenizle de künyelendirebilir miyim, ne dersiniz?"

Bana "Evet" buyurdular.

(Ebu Davud, Tirmizi / KS, 138)

İsim ve Künye Hakkında Diğer Bazı Hadisler
İbnu Ömer (r.a.) anlatıyor: "Hz. Peygamber (s.a.v.) çocuğa, doğumunun yedinci gününde isim konmasını, yıkanarak pisliklerin temizlenmesini ve akika kurbanı kesilmesini emir buyurdu."

(Ebu Davud, Tirmizi, Nesai, İbnu Mace / KS, 139)

Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor: "Yeni doğan çocuklar Hz. Peygamber’e (s.a.v.) getirilirdi. O da bunlara mübarek olmaları için dua eder, tahnikde bulunurdu."
(Müslim, Ebu Davud / KS, 140)

Ebu Rafi (r.a.) anlatıyor: "Hz. Fatıma (r.a.) oğlu Hasan’ı (r.a.) doğurduğu zaman, Resulullah’ı (s.a.v.) kulağına ezan okurken gördüm." (Rezin, şu ziyadeyi kaydeder: "Kulağına İhlas Suresi’ni okudu, hurma ile tahnik etti ve ismini koydu.")
(Ebu Davud, Tirmizi / KS, 141)

Yahya İbnu Said anlatıyor: "Hz. Ömer bir adama: "İsmin nedir?" diye sordu. Adam "Cemre (Kor, Ateş)" dedi. "Kimin oğlusun?" diye tekrar sordu. Adam: "İbnu Şihab (Alev)" deyince "Kimlerden?" dedi. Adam: "Hurakalardan." "Eviniz nerede? diye sordu. "Harretu’n-Nar’da" cevabını alınca, "Hangisinde?" dedi. "Zatı Leza’da" cevabını alınca; Hz. Ömer (r.a.) "Ailene yetiş, yanıyorlar!" dedi. Gerçekten durum aynen Hz. Ömer’in dediği gibiydi."
(Muvatta / KS, 142)

Kays İbnu Ebi Gareze el-Gıfari (r.a.) anlatıyor: Biz hicret etmezden önce "simsar"lar olarak isimlendiriliyorduk. Bir gün Medine’de bize Hz. Peygamber (s.a.v.) uğradı. Bize ondan daha iyi bir isim verdi (tüccar/tacir dedi). Buyurdu ki:
"Ey tüccarlar, satış işine, yemin ve boş söz karışır...";

Bir başka rivayette: "Satış işine yemin ve yalan bulaşmaktadır, siz (Rabb’in gadabını söndüren) sadaka karıştırın."

(Ebu Davud, Tirmizi, Nesai / KS, 196)

Ebu Cebire İbnu’d-Dahhak (r.a.) anlatıyor: "Bir ayet, biz Beni Selime hakkında nazil oldu. Şöyle ki: "Hz. Peygamber (s.a.v.) bize geldiği vakit herkesin mutlaka iki veya üç adı vardı. Resulullah (s.a.v.) bu adlarından biriyle: "Ey Falan!" diye bir kimseyi çağırınca kendisine:
"- Ey Allah’ın Resulü! O, bu isimle çağırılınca kızar." diye ikaz ediyorlardı. İşte bu durum üzerine şu ayet indi:

« Ey iman edenler, bir kavim diğer bir kavim ile alay etmesin. Olur ki (alay edilenler Allah indinde) kendilerinden (alay edenlerden) daha hayırlıdır. Kadınlar da kadınları (eğlenceye almasın). Olur ki onlar (eğlenceye alınanlar) kendilerinden daha hayırlıdır. Kendi kendinizi ayıplamayın. Birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü addır. Kim (Allah’ın yasak ettiği şeylerden) tevbe etmezse, onlar zalimlerin ta kendileridir. » (Hucurat, 49/11).

(Tirmizi, Ebu Davud / KS, 793)

Semure İbnu Cündeb (r.a.) (bir gün) dedi ki: "Emma ba’d (Bundan sonra), bilesiniz, Resulullah (s.a.v.) atlarımıza "Allah’ın Atları" diye isim verdi. Bize, korktuğumuz zaman cemaat olmamızı, savaştığımız zaman da sabırlı ve sakin olmamızı emrederdi."
(Ebu Davud / KS, 1072)

"Kerim oğlu Kerim oğlu Kerim oğlu Kerim: İbrahim oğlu İshak oğlu Yakub oğlu Yusuf'tur."
(Buhari / KS, 4336)

"Hızır’ın Hızır diye isimlenmesi şuradan gelir. O, kupkuru beyazlamış ot destesinin üzerine oturmuştu. Deste, altında derhal yeşerdi."
(Buhari, Tirmizi / KS, 4345)

"Üzümü kerm (şarap) diye isimlendirmeyin. "Vay şu dehrin (zamanın) mahrumiyet ve hüsranına!" diye kahırlı söz söylemeyin. Zira Allah’ın kendisi dehr’dir." (yani yaratıcı olan zaman değil Allah’tır)
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, Muvatta / KS, 5938)

"Kerm demeyin, fakat ıneb (üzüm) ve habele (asma) deyin."
(Müslim / KS, 5939)
En Yeni Ofis Dekorasyonları Gördünüz Mü?

Resulullah’ın İsmi ve Nesebi

"Benim beş ismim var: Ben Muhammed’im, ben Ahmed’im, ben Allah’ın benimle küfrü mahvedeceği el-Mahi’yim (Mahvedici). Ben Haşir’im (Toplayıcı), insanlar benim arkamda haşredilecektir. Ben Akıb’im (Sondan Gelen), benden sonra peygamber gelmeyecektir."

(Buhari, Müslim, Muvatta, Tirmizi / KS, 5527)

"Allah Teala’nın, Kureyşlilerin şetmlerini (hakaretamiz sözlerini) ve lanetlerini benden nasıl çevirdiğine hayret etmiyor musunuz? Onlar zemmedilen (yerilen) birine şetmediyorlar, zemmedilen birine lanet okuyorlar, ben ise (Muhammed’im) övülmüşüm."
(Buhari, Nesai / KS, 5528)